Friday, February 23, 2007

Konut kredisi faizleri mortgage'a selam çaktı

Mortgage'ın yasalaşmasından sonra konut kredisi faizleri düşüşe geçti. Geçen yıl mayıs ayında meydana gelen dalgalanmadan sonra faizler aniden yükselmiş ve konut kredileri bıçak gibi kesilmişti

Geçen yılın mayıs ayında dövizde meydana gelen dalgalanmanın ardından aylık yüzde 1.07'lerden yüzde 2.5'lere kadar yükselen konut kredi faizleri, düşüşünü sürdürüyor.
Mortgage yasasının çıkmasıyla daha hızlı bir düşüş sürecine giren konut kredi faiz oranlarının ortalaması aylık yüzde 1.50 seviyesine kadar indi.
Şu anda en düşük konut kredisi faiz oranını, 3-60 ay arasındaki kredilerde aylık yüzde 1.50 ile Anadolubank uyguluyor. Anadolubank'ı 6 aydan 240 aya kadar olan tüm kredilerde aylık yüzde 1.53 faiz oranı uygulayan Garanti Bankası izliyor.
En yüksek vade oranıyla konut kredisi veren banka ise A Bank. A Bank, 1 ile 60 ay arasında değişen vadelerde aylık yüzde 2.08 ile 2.22 arasında değişen oranlarla konut kredisi kullandırıyor.

Bankaların konut kredisi faiz oranları
Banka adıYılbaşındaki vade aralığı (ay)Yılbaşındaki faiz aralığı (%)Şimdiki vade aralığı (ay)Şimdiki faiz aralığı (%)
Yapı Kredi Bankası3 - 2401,793 - 481,64
Garanti Bankası6 - 2401,58 - 1,666 - 2401,53
Akbank12 - 1201,69 - 1,7212 - 1201,55
Finansbank3 - 3601,62 - 1,663 - 3601,55
Halkbank1 - 1201,801 - 1201,60
İş Bankası1 - 601,791 - 1201,55
Denizbank3 - 1201,803 - 1201,59
HSBC6 - 3601,796 - 3601,71 - 1,59
Şekerbank1 - 1201,85 - 1,801- 1201,79 - 1,69
Anadolubank3 - 1201,57 - 1,653 - 1201,50 - 1,54
Ziraat Bankası1 - 1201,751 - 1201,60
Vakıfbank1 - 2401,801 - 2401,55
Fortis6 - 1201,806 - 1201,70
Bank Asya6 - 601,906 - 601,80
Tekstilbank1 - 1201,85 - 1,881 - 1201,79 - 1,82
A Bank0 - 602,13 - 2,421 - 602,08 - 2,22
TEB3 - 1201,793 - 1201,79
Oyakbank3 - 1441,943 - 1441,69
Millennium Bank1 - 1801,681 - 1801,59


* Konut kredi faiz oranları ve vade süreleri bankaların internet sitelerinden alınmıştır.

BSMV muafiyeti taksitleri rahatlatacak
Mortgage sistemi uygulanmaya başlayınca Banka ve Sigorta Muamele Vergisi (BSMV) kaldırılacağı için kredi kullanıcısı önemli miktarda avantaj elde edecek.

Kredi tutarı 100.000 YTL
Vade 120 ay
Aylık faiz (Yüzde)1.50
BSMV'li aylık taksit1860 YTL
Toplam faiz117.356 YTL
Toplam BSMV5.868 YTL
BSMV düşüldükten sonraki aylık taksit1811 YTL



Financial Times
Mortgage'ın derin bir etkisi olabilir
ANKA
Financial Times gazetesi, mortgage yasasının, Türkiye'nin hem konut piyasasını, hem de kentsel çevresini değiştirebileceğini yazdı.
Yasanın etkisinin uzun vadede 'derin' olabileceğini belirten gazete, ancak bunun için faiz oranlarının düşmesi ve faizlerin vergiden düşülmesi gerektiğini vurguladı.
Mortgage faizlerinin vergiden düşülmemesinin talebi kısacağına dikkat çeken gazete, "Milletvekilleri, vergi muafiyetini getirmek istemeyen Maliye Bakanlığı ve IMF'nin itirazlarına boyun eğdi" diye yazdı.

The Wall Street Journal
Emlakta 4 milyar dolarlık hacim var
ANKARA AA
The Wall Street Journal gazetesi, Türkiye'de geçen yıl 1.1 milyar dolar olan emlak sektörü işlem hacminin bu yıl 4 milyar dolara ulaşacağını yazdı. Gazete, ekonomik büyümenin alışveriş merkezi ve diğer emlak yatırımlarını artıracağını, bu yatırımların yerli ve yabancı yatırımcıları cezbetmeye devam edeceğini bildirdi. Haberde, emlak talebinin yatırım açısından önemi vurgulandı.

Akmerkez'i alan Corio'nun CEO'su Jan de Kreij:
Türkiye'nin kapısı çok fazla açıldı
Urban Land Institue (ULI) Avrupa Başkanı ve Corio CEO'su Jan De Kreij, son iki yıldır oluşan aşırı iyimserlikle, Türkiye'de gayrimenkul sektörüne çok fazla oyuncu girdiğini belirterek, "Kapıyı açtınız ama kapı çok fazla açıldı" dedi.
PricewaterhouseCoopers (PwC) ile ULI'nin birlikte hazırladığı 2007 Avrupa Gayrimenkul Raporu'nun tanıtım toplantısında konuşan Kreij, fazla oyuncunun kötü bir şey olmadığını, ancak fazla riskli olduğu kaydetti. Kreij, Türkiye'nin Avrupa'da iyi bir tanıtım faaliyeti yürüttüğünü ancak, Rusya, Romanya ve Bulgaristan gibi rakiplerini göz ardı etmemesi gerektiğini vurguladı.
Türkiye'de yapmayı taahhüt ettikleri 500 milyon euro'luk yatırımdan vazgeçmediklerini söyleyen Kreij, "Diğer pazarları da araştırıyoruz. Örneğin Sofya'da 100 bin metrekarelik bir arsa aldık" diye konuştu.
Sektördeki iyimserliğin yapılan gayrimenkul satış ve ihalelerine de yansıdığını anlatan Kreij şunları söyledi:
"Türkiye'deki gayrimenkul sahipleri ağacın sonsuza kadar büyüyeceğini sanıyor. Biz çok fazla fiyat talep eden gayrimenkul geliştiricilerine 'hayır' dedik, Cevahir Alışveriş Merkezi için istenen ve basına yansıyan rakamı vermeyeceğimizi söyledik."

İstanbul'da kâr çok, risk büyük
Avrupa gayrimenkul piyasalarının 400'ü aşkın temsilcisiyle görüşülerek hazırlanan 2007 Avrupa Gayrimenkul Raporu'nda İstanbul'un getirisi yüksek şehirler sıralamasında birinci, şehirlerin risk açısından değerlendirildiği tabloda ise 21'inci sırada yer aldı. İstanbul, riske göre kazanç sıralamasında ise geçen yıla oranla 8 sıra yükselerek 11'inci oldu.


kaynak: Milliyet

Friday, February 16, 2007

Sanki 17 bin kişi hiç ölmemiş gibi...

16 bin 649 bina yıkıldı, 17 bin 510 kişi öldü, 2 bin 200 dava açıldı, sadece 40 kişi suçlu bulundu, kalan davalar da bu akşam zamanaşımından düşüyor



Yedi yaşındaydı Yasemin Koparal. Annesi Mesude'yle birlikte Yalova'da Yüksel Sitesi'ndeki evlerinde kalıyordu. Babası Erdoğan Koparal, bir gün önce iş nedeniyle İstanbul'a gitmişti. Yasemin, çizgi film CD'si getirmesini istemişti babasından, heyecanla dönmesini bekliyordu...
17 Ağustos 1999 günü, sabaha karşı saat 03.02'de ancak yaşayanların anlayabileceği bir gürültüyle geldi deprem. Gölcük merkezliydi ama tüm Marmara'yı sallamıştı. Büyüklüğü 7.4'tü. Türkiye artık ne bu tarihi, ne bu saati unutabilecekti. Resmi rakamlara göre ölü sayısı 17 bin 510'du, 24 bin 286 kişi yaralanmış, 16 bin 649 bina yıkılmıştı. Ama yaşananlar istatistiklerden daha dramatikti. Babasıyla bir daha asla buluşamadı Yasemin...
Kızına çizgi film CD'sini veremeyen Erdoğan Koparal içinse hayat bundan sonra 'mücadele' demekti. Başta hukuk, her alanda 'hayat çalan' müteahhitlerin karşısına çıkacaktı. www.17agustos.net adlı internet sitesinde hem mücadelesini duyurdu hem de hukuk savaşını...

Davalar başladı ama...

Kocaeli Barosu Başkanı Ersayın Işık'ın araştırmasına göre depremden sonra Kocaeli, Yalova ve Sakarya'da açılan yaklaşık 2 bin 200 davadan biri de 316 kişinin yaşamını yitirdiği Yüksel Sitesi'nin sahipleri ve sitenin müteahhitleri hakkında olandı. Diğerleri gibi bu davanın da akıbeti daha depremin birinci yılında belli olmuştu. Radikal gazetesi 25 Temmuz 2000 tarihinde 'Adalet enkaz altında' başlığıyla çıktı. Bir yılda yaklaşık 3 bin soruşturmadan sadece 350'si dava aşamasına gelebilmişti. Hâkim, savcı ve adliye çalışanları iş yükünden ve eksiklerden bunalmış, "Daktiloda şerit bile yok" diyorlardı. Bir savcının odasında üst üste yığılı duran pembe dosyalar adalet arayanların umudunu söndürecek haldeydi. Savcı da umutsuzdu:
"Ne sanık var ortada ne tanık, nasıl bitecek bu dosyalar...." Böyle başlamıştı deprem davalarının zamana yenik düşen hikâyesi. Ve adalete sığınanların yıllar süren bekleyişi...
Yasemin'in babası Koparal için de zorlu bir sürecin ilk işaretleriydi bunlar. Bir yandan ceza davasını takip ederken bir yandan da tazminat davası açtı. Yüksel Sitesi aleyhine 31 trilyon 630 milyar 217 milyon 81 bin 999 lira, devlet aleyhine de 50 trilyon liralık tazminat davası açtı. Bunlar depremle ilgili o güne kadar açılan en büyük tazminat davalarıydı.

Davalar zamanla yarıştı

Bir yandan deprem davalarındaki umutsuz seyir de devam ediyordu. Yanlış mahkemelerde açılan ve yanlış hesapla zamanaşımına sokulan davalar Yargıtay'dan dönüyordu. Eksik soruşturma nedeniyle sanıklar bir bir beraat ederken, birbirleriyle tamamen zıt hazırlanan bilirkişi raporları yargıyı içinden çıkılmaz hale getiriyordu. Adalete kilitlenen umutlar her geçen gün ertelenirken, zaman da daralıyordu. Yargıtay, deprem davası sanıklarının Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 'dikkatsizlik ve tedbirsizlikten birden fazla kişinin ölümüne neden olmak' suçunu düzenleyen ve beş yıla kadar hapis öngören 383. maddeden yargılanmasına karar vermişti.
Bu maddenin zamanaşımı süresi de 7.5 yıldı. Ve zaman hızlı ilerliyordu. Zaten davalardan 1850'si 4616 sayılı Şartlı Salıverme ve Cezaların Ertelenmesi Yasası, yani af kapsamında ertelenmişti. Geri kalanlarından 30- 40 kişinin cezası Yargıtay'ca onanmıştı. Diğerleri zamanla yarışıyordu. Zamanaşımı 17 Şubat 2007'de dolacak, bu süreye kadar karar verilmeyen davaların sanıkları kurtulacaktı.
Yüksel Sitesi davası da yıllarca sürüncemede kaldı. Defalarca bilirkişiye gitti. Yargıtay'dan döndü. Sonunda Yalova Ağır Ceza Mahkemesi sanıklar Güven Sazak, Mehmet Sert, Ahmet Göncer Ayalp'i 1 yıl 8 ay, İrfan Tufan ve Niyazi Çavuşoğlu'nu da 2 yıl 11 ay hapis ve 50 YTL para cezasına çarptırdı, ancak bu cezaları erteledi. Zamanaşımına 20 gün kala Yargıtay, dört sanıkla ilgili 'erteleme' kararını onarken, bir sanığın cezasını bozdu. Böylece sembol davalardan biri dört sanığın ceza almaması, bir sanığın da zamanaşımından faydalanmasıyla sonuçlanmış oldu. Şu an deprem bölgesindeki adliyelerde ve Yargıtay'da bulunan deprem davaları da bu akşam mesai bitiminde ortadan kalkmış olacak.

'Olmayan hukukun zamanaşımı'

Telefonda sesi durgun geliyor baba Erdoğan Koparal'ın. Deprem davalarının zamanaşımından düşeceğini hatırlatınca, "Olmayan hukukun zamanaşımı mı olur?" diyor. "Ben çok uğraştım ve yine uğraşacağım" dedikten sonra bir süre sessiz kalıyor. Sonra gücünü toplayıp devam ediyor: "Bu ayın 17'si kızım Yasemin'in doğum günüydü. Ona doğum günü hediyesi oldu bu... Kızıma 'çok güzel' bir doğum günü hediyesi verdiler..." Zamanaşımına tepki gösteren sadece baba Koparal değil. Gölcük'te 19 yaşındaki oğlu Serkan'ı yitiren ve yıllarca oğlunun mezarını bulmak için mücadele eden, bu süreçte Gölcük Engelliler Dayanışma ve Yardımlaşma Derneği'nu kuran Emine Cebeci de bu sona isyan ediyor:
"Veryansın ediyorum. Çok tepkiliyim. Sanki ölen bu kadar insan can değildi, ölen evladım evlat değildi. Komşum öldü, çocuğu annesiz kaldı. Depremde sakat kalan 27 yaşındaki bir kız var dernekte. Hâlâ iyileşemedi. Ölen onca insanın, bu genç kızın suçu neydi ki? Birkaç kişiyi tutukluyorlar, diğer davalar düşüyor. Ellerini kollarını sallayıp dolaşıyorlar. Çok büyük adaletsizlik.."

'Olan, gidene oldu..'

Adapazarı'nda kız kardeşini, eniştesini ve iki aylık yeğenini enkaz altında bırakan Nesrin Bayraktar'sa çok umutsuz: "Artık ne yorum yapılabilir ki.. Olan gidene oldu..." Ya Yasemin... Artık hiçbir zaman bir yaz gününü arkadaşlarıyla sahilde koşarak geçiremeyecek. Bir yandan dondurmasını yerken bir yandan çocuk kahkahaları atamayacak. Elbette onun tepkisi daha büyük. Yasemin'in isyanını, baba Erdoğan Koparal, onun ağzından yazdığı bir mektupla yansıtıyor:
"Sevgili Babacığım, Hatırlıyor musun yarın tam 2741 gün olacak, hani 17 Ağustos 1999'da o betonların altında ezilerek can verdiğimiz günden bu yana, yani hukuksal terimle açılan davaların zamanaşımına uğrayacağı gün olan 17 Şubat 2007'den tam 7.5 sene önce.
... Tam 2677 gün önce açtığın davalarla, yaşadığın ülkede yani Türkiye'de hukuk mücadelesi vermeye, sesini duyurmaya, suçluları cezalandırmaya çalışıyorsun. ... Düşünüyorum da sen biraz farklı ve safsın babacığım. ... Doğum günüm kutlu olsun, ama yalnızca zamanaşımı hediyesini bana verenlere..." Türkiye 7.5 yıl önce, betonların arasından bağırıyordu: "Orada kimse var mı?" Şimdi enkazın içinden, Yasemin'in güzel sesi yankılanıyor: "Peki orada kimse var mı?"

Davaların başına gelmedik kalmadı

Depremden sonra bölgede hukuki yardım masaları kuruldu. Başta müteahhitler olmak üzere sorumlular hakkında soruşturma başlatıldı Soruşturma sürecinde en büyük sorun enkazlardan örnek alınması, saklanması, ölen kişilerin ve sorumluların tespitindeydi. Bu nedenle soruşturmaların davaya dönüşmesi bir yılı geçti.
İlk davalar asliye ceza mahkemelerinde açıldı. Ancak Yargıtay'ın kararıyla davalar ağır ceza mahkemelerine sevk edildi. Sevk işlemi hem uzun sürdü hem de karışıklığa neden oldu.
İlk tespitler yetersizdi. Depremden yıllar sonra bile mahkemeler enkaz artıklarından örnek alınması kararı veriyordu. Elde delil olmayınca, beraat kararları çıktı.
Üniversitelerin hazırladıkları ve birbirini tutmayan bilirkişi raporları davaları uzattıkça uzattı. Özensiz hazırlanan raporların 'suçsuz' dediği sanık yargılanmaktan kurtuluyordu.
Zamanaşımı konusu hep sorun oldu. Mahkemeler, suç tarihi olarak binanın yapım tarihini esas alınca, onlarca dava 'zamanaşımı' dolduğu için ortadan kalktı. Sadece Kocaeli'nde düşen dava sayısı 150'ydi. Yargıtay karmaşaya son noktayı koydu ve zamanaşımını depremin meydana geldiği tarih olarak belirledi.
Deprem bölgesinde görev yapan bir yargıç da ortaya çıkan sonuçtan memnun olmadığını söylüyor: "Dosyalar önümüze geldiğinde delil bulmak zordu.
Kusur oranının saptamak için elimizde enkaz örneği olması gerekiyordu. Yeniden alınmasını istedik ama çok geçti. altyapı sorunları vardı. Dosyaların devri çok zamanımızı aldı.
Bilirkişi raporları da çelişki doluydu. Elimizden geleni yaptık ama..."

Ünlü müteahhit Veli Göçer 'şanssızdı'

17 Ağustos gecesi sıradan apartmanların yanı sıra, dışarıdan birçok insanın özeneceği lüks siteler de iskambil kâğıtları gibi devrilmişti. Peki bu binaları yapanlar, eksik malzeme kullananlar, projeleri onaylayanlar, inşaatları denetleyenler nelerle karşılaştı? Bazı örnekler:
98 kişiye mezar olan Yalova Ceylankent Sitesi davası 2004'te sonuçlandı. Şirket yöneticileri beraat ederken teknik sorumlusu Teoman Kızılova ile şantiye şefi Zeki Kurtoğlu'na verilen 10'ar ay hapis cezası da ertelendi. Bu dosya Yargıtay'da. Dolayısıyla zamanaşımından düşecek.
Yalova'nın Çınarcık ilçesinde yaptırdığı binaların yıkılması sonucu 167 kişinin ölümüne neden olan ve depremden hemen sonra tutuklanan Veli Göçer zamanaşımından kurtulamadı. Uzun süren yargılamanın sonunda Göçer ve ortağı İsmet Kösebalan, 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Son olarak usul eksikliği nedeniyle Yargıtay'dan dönen dosya zamanaşımından kılpayı kurtuldu. Yargıtay zamanaşımına 11 gün kala Göçer ve Kösebalan'ın hapis cezasını onadı.
Aynı davada yargılanan ancak yakalanamadıkları için dosyası ayrılan Göçer'in oğlu Can Göçer ile diğer ortağı Zafer Coşkun'un dosyalarıysa zamanaşımına uğramış oldu.

Demet Bilge Ergün / Radikal

Yarışmayı kazanana uzay yolculuğu

İngiltere’nin bilim dergilerinden biri, kazananı uzay yolculuğuyla ödüllendireceği yarışma düzenliyor.

New Scientist dergisinin yarışmasında sorulan “En iyi icat sizce hangisidir? Niçin?” sorusunu en iyi cevaplayan kadın veya erkek yarışmacı, dünyayı 100 kilometre yukardan seyredebilecek. Kazanan yarışmacı, pilotun kullandığı uzay aracı Xerus ile “göklere yükselecek” ve birkaç dakika süreyle yerçekimsiz ortamın tadını çıkaracak.

Başyazar Jeremy Webb, birincilik ödülünü almak için telefondan ampule kadar çok sayıda icadın “en büyük buluş” olarak sunulabileceğini hatırlatarak, yarışmacıların 250 kelime kullanarak tercihlerini ikna edici şekilde açıklaması gerektiğini bildirdi.

Yarışmacıların kompozisyonları, “winatriptospace.co.uk” adresinde yayınlanacak. Yarışma 30 Nisan’da sona erecek ve kazanan da 31 Mayıs’ta ilan edilecek.

Yarışmanın galibi, 1.5 saat sürecek uzay macerasına çıkmadan önce 4 gün eğitim görecek.

Kaynak: NTV-MSNBC ve Ajanslar

Monday, February 12, 2007

Buz dansında inanılmaz kaza


Ünlü Kanadalı buz patenci Jessica Dube partneriyle gösteri yaptığı sırada arkadaşının yüzüne gelen paten darbesiyle yaralandı.

Bryce Davison'ın patenleri yüzüne çarpan genç sporcunun suratı bir anda tanınmaz hale geldi. Burnu ve yanakları kırılan sporcu hastaneye kaldırıldı. Bir anda kanlar içinde kalan ve hıçkıra hıçkıra ağlayan Dube ameliyata alındı.

İşte talihsiz sporcunun yaşadığı korkunç olayın görüntüleri..


Videoyu izle

Tuesday, January 23, 2007

'Temel İçgüdü II 'rekora' koşuyor'

Temel İçgüdü II' her yıl sinemanın en kötülerine verilen Razzie Ödülleri'nde 7 dalda aday gösterildi.



Filmin aday gösterildiği dallar arasında Sharon Stone için 'en kötü kadın oyuncu' ve 'en kötü film' bulunuyor.
Bu yılkı ödüllerde 'Temel İçgüdü' filminden sonra yine 7 dalda aday gösterilen Wayan kardeşlerin komedi tarzındaki 'Küçük Adam' adlı filmi de bulunuyor.
Bebek taklidi yapan bir hırsızla ilgili bu filmin aday gösterildiği dallar arasında 'en kötü film' ve Keen Ivory Wayans için 'en kötü yönetmen' bulunuyor.
Razzie ödüllerinin sahipleri Akademi ödüllerinden bir gün önce 24 Şubat'ta açıklanacak.
Geçtiğimiz yıl, En Kötü Film, 'Dirty Love' seçildi. Playboy güzeli Jenny McCarthy'nin rol aldığı yapım, En Kötü Kadın Oyuncu ve En Kötü Senaryo Ahududularını da aldı. Film dünya çapında 58 bin dolarlık gişe geliri elde etmişti.
En Kötü Erkek Oyuncu ise 'Deuce Bigalow: Avrupalı Jigolo' filmindeki rolüyle Rob Schneider oldu.
Ancak Tom Cruise ve Katie Holmes, Yılın En Yorucu Ünlü Çifti kategorisinde ödüle layık görüldü.
Paris Hilton, 'Mumlar Evi'yle En Kötü Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü alırken 'Yıldız Savaşları' serisinin Darth Vader'ı Hayden Christansen ise ikinci kez üst üste En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.
Altın Ahududu'ları kazananlar genelde ödül gecesine gelmiyor. Tek istisna 2005'te 'Kedi Kadın' (Cat Woman) filmiyle En Kötü Kadın Oyuncu seçilen Halle Berry olmuştu.

Monday, January 22, 2007

Türkiye hrant'a inandı

-Hrant kendini çok iyi anlatmış!..

O bir Türkiye sevdalısıydı. Bu vatanın öz evladıydı. Vatanını seviyordu.

Yayın çizgisi birbirlerinden çok farklı gazetelerin olaya bakışı aynıydı.

Doğup büyüdü ülkesini seviyordu. Mücadelesi sadece onurlu bir ülke olmak adınaydı. Hiç bir şeyi karalamak istememişti. Yalnızca "temiz bir ülke" için savaşım veriyordu.

Yaptıkları, yazdıkları hep bu uğurdaydı.

Hunharca katledildiğinde herkes aynı şeyi düşündü:

-Hrant Türkiye'dir!

Hrant, düşüncelerini "ironik" bir dille anlatmayı seviyordu. Güçlü kalemi ve ince mizah anlayışı ona bu yeteneği fazlasıyla kazandırmıştı.

Ermenistan sınırında sohbet ederken Can Dündar'a anlattığı hikayeyi panellerde, konferanslarda, sempozyumlarda da dinleyicilerle paylaşırdı.

Fransa'da yaşayan yaşlı bir Ermeni kadın tapu sorunu nedeniyle geldiği Kayseri'de vefat edince, kızını haber veriyorlar:

-Annen öldü!

Kızı "annemi orada toprağa verin" diyor:

-Su çatlağını buldu!

Hrant yürek sızlatan bu anekdotu paylaştıktan sonra, yaygın milliyetçi söylemle dalgasını geçerek yorumunu yapıyordu:

-Bize diyorlar ki, bu topraklarda gözünüz var. Evet bu topraklarda gözümüz var anasını satayım: Ama alıp bir yere götürmek için değil. Ölmek için. Bu topraklara gömülmek için..!

Hrant uğruna canını verdiği topraklara gömülüyor bugün... Ne olurdu, bağrımıza basmak için, öldürülmesini beklemeseydik?

Her karşılaştığımızda uzun bir "Canııııım" diyerek, bizleri coşkuyla kucakladığı gibi biz de onu kucaklayabilseydik?

Hrant ile Mayıs ayında Antalya'da "Alman-Türk Gazetecilik Sempozyumu"nda birlikteydik. Yine akıl dolu "sivri" bir konuşma yapmıştı:

-Türkiye'de ders kitaplarında azınlıklara yer verilmez. Öğrenciler, bu ülkede azınlıklar bulunduğunu öğrenemez. Sadece Milli Güvenlik Bilgisi dersinde Ermeniler'den söz edilir.

Konuşmasını bitirirken azınlıklara karşı olan içtenliğimizi(!) şu kısa cümleyle özetlemişti:

-Azınlıklar bu ülkede güvenlik sorunu olarak görülürler!

Bu yüzden azınlıklar kendilerini hep "güvercin ürkekliğinde" hissettiler.

Hrant'ın konuşması bitip de sorulara geçildiğinde sormuştum:

-Kendi cemaatin senin çıkışlarını nasıl değerlendiriyor, o cenahtan tepki alıyormusun?

-Ben bir cemaat adına konuşmuyorum, Türkiye vatandaşı sıfatımla, bu ülkenin bir aydını olarak görüşlerimi dile getiriyorum. Kendimi Türkiyeli Türklerden farklı görmüyorum.

Ama o hep "farklı" görüldü. Hakkında "Türklüğe hakaretten" dava açılan ve mahkumiyet verilen ünlü yazısındaki "Zehirli Türk kanı" tanımını da Türk düşmanlığını kendilerine bayrak yapan militan Ermeni diasporasını eleştirmek için kullanmıştı. Bu yüzden de o çevrelerden ağır eleştiler almıştı.

Yazıyı diaspora "doğru" anlamıştı, bağımısız Türk yargısı ise "yanlış" okumakta ısrar etti.

Hükümet, medya, üniversitelerde de "yanlış okuma" ısrarı sürdü.

Sonunda Hrant bir barış güvercini olup sonsuzluğa uçtu.

O zaman gördük ki, Hrant kendini iyi anlatmış:

-Türkiye Hrant'ın samimiyetini inanmış!



Yorum:

Nazım alpman - İnternethaber

Yabancı Damat dış basında




Yabancı Damat dizisinin Yunanlı Niko ve Gaziantepli Nazlı’sının dillere destan aşkı dünya çapına yayıldı. Dünyanın en saygın gazetelerinden International Herald Tribune, ikilinin “film icabı” da olsa yaşadıkları aşkın Ege’nin iki tarafını daha önce hiçbir politikacının başaramadığı bir şekilde birleştirdiğini yazdı.

AIan Fischer imzalı yazıda şöyle denildi: Dizi Yunanistan ve Türkiye’nin kültürel sınırlarını aştı. “Aşkın Sınırları” adıyla yayınlanan dizi, 11 milyonluk Yunanistan’da her hafta 1.5 milyon izleyiciyi televizyon karşısına çekiyor. Tüm seyirciler “Nazlı Hıristiyanlığı seçecek mi? Oğulları Ege sünnet olacak mı” gibi soruları soruyor. Gazeteye konuşan 35 yaşındaki Mitra Fragaki ise dizinin yarattığı ilgiyi şöyle özetledi: Büyük yankı uyandırdı. Dizide Türkler’in gerçekten nasıl yaşadığını gördük. Birbirimize çok benziyoruz. İki tarafın aileleri birbirlerine çok bağlı.