Tuesday, January 23, 2007

'Temel İçgüdü II 'rekora' koşuyor'

Temel İçgüdü II' her yıl sinemanın en kötülerine verilen Razzie Ödülleri'nde 7 dalda aday gösterildi.



Filmin aday gösterildiği dallar arasında Sharon Stone için 'en kötü kadın oyuncu' ve 'en kötü film' bulunuyor.
Bu yılkı ödüllerde 'Temel İçgüdü' filminden sonra yine 7 dalda aday gösterilen Wayan kardeşlerin komedi tarzındaki 'Küçük Adam' adlı filmi de bulunuyor.
Bebek taklidi yapan bir hırsızla ilgili bu filmin aday gösterildiği dallar arasında 'en kötü film' ve Keen Ivory Wayans için 'en kötü yönetmen' bulunuyor.
Razzie ödüllerinin sahipleri Akademi ödüllerinden bir gün önce 24 Şubat'ta açıklanacak.
Geçtiğimiz yıl, En Kötü Film, 'Dirty Love' seçildi. Playboy güzeli Jenny McCarthy'nin rol aldığı yapım, En Kötü Kadın Oyuncu ve En Kötü Senaryo Ahududularını da aldı. Film dünya çapında 58 bin dolarlık gişe geliri elde etmişti.
En Kötü Erkek Oyuncu ise 'Deuce Bigalow: Avrupalı Jigolo' filmindeki rolüyle Rob Schneider oldu.
Ancak Tom Cruise ve Katie Holmes, Yılın En Yorucu Ünlü Çifti kategorisinde ödüle layık görüldü.
Paris Hilton, 'Mumlar Evi'yle En Kötü Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü alırken 'Yıldız Savaşları' serisinin Darth Vader'ı Hayden Christansen ise ikinci kez üst üste En Kötü Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü kazandı.
Altın Ahududu'ları kazananlar genelde ödül gecesine gelmiyor. Tek istisna 2005'te 'Kedi Kadın' (Cat Woman) filmiyle En Kötü Kadın Oyuncu seçilen Halle Berry olmuştu.

Monday, January 22, 2007

Türkiye hrant'a inandı

-Hrant kendini çok iyi anlatmış!..

O bir Türkiye sevdalısıydı. Bu vatanın öz evladıydı. Vatanını seviyordu.

Yayın çizgisi birbirlerinden çok farklı gazetelerin olaya bakışı aynıydı.

Doğup büyüdü ülkesini seviyordu. Mücadelesi sadece onurlu bir ülke olmak adınaydı. Hiç bir şeyi karalamak istememişti. Yalnızca "temiz bir ülke" için savaşım veriyordu.

Yaptıkları, yazdıkları hep bu uğurdaydı.

Hunharca katledildiğinde herkes aynı şeyi düşündü:

-Hrant Türkiye'dir!

Hrant, düşüncelerini "ironik" bir dille anlatmayı seviyordu. Güçlü kalemi ve ince mizah anlayışı ona bu yeteneği fazlasıyla kazandırmıştı.

Ermenistan sınırında sohbet ederken Can Dündar'a anlattığı hikayeyi panellerde, konferanslarda, sempozyumlarda da dinleyicilerle paylaşırdı.

Fransa'da yaşayan yaşlı bir Ermeni kadın tapu sorunu nedeniyle geldiği Kayseri'de vefat edince, kızını haber veriyorlar:

-Annen öldü!

Kızı "annemi orada toprağa verin" diyor:

-Su çatlağını buldu!

Hrant yürek sızlatan bu anekdotu paylaştıktan sonra, yaygın milliyetçi söylemle dalgasını geçerek yorumunu yapıyordu:

-Bize diyorlar ki, bu topraklarda gözünüz var. Evet bu topraklarda gözümüz var anasını satayım: Ama alıp bir yere götürmek için değil. Ölmek için. Bu topraklara gömülmek için..!

Hrant uğruna canını verdiği topraklara gömülüyor bugün... Ne olurdu, bağrımıza basmak için, öldürülmesini beklemeseydik?

Her karşılaştığımızda uzun bir "Canııııım" diyerek, bizleri coşkuyla kucakladığı gibi biz de onu kucaklayabilseydik?

Hrant ile Mayıs ayında Antalya'da "Alman-Türk Gazetecilik Sempozyumu"nda birlikteydik. Yine akıl dolu "sivri" bir konuşma yapmıştı:

-Türkiye'de ders kitaplarında azınlıklara yer verilmez. Öğrenciler, bu ülkede azınlıklar bulunduğunu öğrenemez. Sadece Milli Güvenlik Bilgisi dersinde Ermeniler'den söz edilir.

Konuşmasını bitirirken azınlıklara karşı olan içtenliğimizi(!) şu kısa cümleyle özetlemişti:

-Azınlıklar bu ülkede güvenlik sorunu olarak görülürler!

Bu yüzden azınlıklar kendilerini hep "güvercin ürkekliğinde" hissettiler.

Hrant'ın konuşması bitip de sorulara geçildiğinde sormuştum:

-Kendi cemaatin senin çıkışlarını nasıl değerlendiriyor, o cenahtan tepki alıyormusun?

-Ben bir cemaat adına konuşmuyorum, Türkiye vatandaşı sıfatımla, bu ülkenin bir aydını olarak görüşlerimi dile getiriyorum. Kendimi Türkiyeli Türklerden farklı görmüyorum.

Ama o hep "farklı" görüldü. Hakkında "Türklüğe hakaretten" dava açılan ve mahkumiyet verilen ünlü yazısındaki "Zehirli Türk kanı" tanımını da Türk düşmanlığını kendilerine bayrak yapan militan Ermeni diasporasını eleştirmek için kullanmıştı. Bu yüzden de o çevrelerden ağır eleştiler almıştı.

Yazıyı diaspora "doğru" anlamıştı, bağımısız Türk yargısı ise "yanlış" okumakta ısrar etti.

Hükümet, medya, üniversitelerde de "yanlış okuma" ısrarı sürdü.

Sonunda Hrant bir barış güvercini olup sonsuzluğa uçtu.

O zaman gördük ki, Hrant kendini iyi anlatmış:

-Türkiye Hrant'ın samimiyetini inanmış!



Yorum:

Nazım alpman - İnternethaber

Yabancı Damat dış basında




Yabancı Damat dizisinin Yunanlı Niko ve Gaziantepli Nazlı’sının dillere destan aşkı dünya çapına yayıldı. Dünyanın en saygın gazetelerinden International Herald Tribune, ikilinin “film icabı” da olsa yaşadıkları aşkın Ege’nin iki tarafını daha önce hiçbir politikacının başaramadığı bir şekilde birleştirdiğini yazdı.

AIan Fischer imzalı yazıda şöyle denildi: Dizi Yunanistan ve Türkiye’nin kültürel sınırlarını aştı. “Aşkın Sınırları” adıyla yayınlanan dizi, 11 milyonluk Yunanistan’da her hafta 1.5 milyon izleyiciyi televizyon karşısına çekiyor. Tüm seyirciler “Nazlı Hıristiyanlığı seçecek mi? Oğulları Ege sünnet olacak mı” gibi soruları soruyor. Gazeteye konuşan 35 yaşındaki Mitra Fragaki ise dizinin yarattığı ilgiyi şöyle özetledi: Büyük yankı uyandırdı. Dizide Türkler’in gerçekten nasıl yaşadığını gördük. Birbirimize çok benziyoruz. İki tarafın aileleri birbirlerine çok bağlı.